UHUD SAVAŞI (Hicri 3 / Miladi 625): Uhud Harbi Hicret’in 3. yılında Mekke müşrikleriyle Müslümanlar arasında Uhud Dağı eteklerinde yapılmıştır. Bedir’deki yenilginin intikamını almak için gelen Müşrikler 3000 kişi, buna karşılık Müslümanlar ise 700 kişi idiler.

Peygamberimiz bölgeyi stratejik olarak inceleyip, ordunun sağını Uhud dağına, solunu da tepe tarafına vererek mevzilendi. Tepenin arkasına da 50 kişilik okçu birliği yerleştirip, arka tarafı da emniyete aldı. Okçulara şartlar ne olursa olsun yerlerini terk etmemelerini emretti. Savaş üç merhalede gerçekleşmiştir. Birinci merhalede müşrikler kısa sürede bozguna uğratılarak her şeylerini terk edip kaçışmaya başlamışlardır. Bu durumu gören okçular emir gelmeden yerlerini terk etmişlerdir. Bu fırsatı iyi değerlendiren ve henüz iman etmemiş olan Halid bin Velid süvari birliğiyle tepeyi dolanarak Müslümanları arkadan kuşatmıştır. Kaçmakta olan müşriklerin de geri dönmesiyle savaşın ikinci merhalesi başlamıştır. Böylece Müslümanlar iki ateş arasında kalarak çok zor anlar yaşamışlar ve Hz. Hamza başta olmak üzere 70 şehit vermişlerdir. Müşriklerden ise 37 kişi ölmüştür. Ancak daha sonra Müslümanlar yeniden toparlanıp, savaşın üçüncü merhalesinde dağın eteklerine çekilerek mevzilendiler. Bu durumu gören müşrikler tekrar savaşmaya cesaret edemeyip, emellerine de ulaşamayarak Mekke’ye geri dönmüşlerdir.

MESCİD-İ KIBLETEYN

Kâbe Hz. Adem’den beri kıble idi. Hz. İbrahim ve onun dinine tabi olan Hanif’ler de Kâbe’ye yönelerek ibadet ediyorlardı. Hz. Muhammed (a.s.v.)’ın Mirac’ında namazın farz kılınmasıyla birlikte kıble Mecsid-i Aksa’ya tahvil edildi.

Bu hicretin 16. ayına kadar böyle devam etti. Ancak Efendimiz, Kâbe’ye yönelerek ibadet etmeyi arzuluyordu. Özellikle Medine’de bir kısım Yahudilerin “Muhammed ve ashabı hem bizim dinimize inanmıyorlar, hem de bizim kıblemize doğru ibadet ediyorlar…” gibi alaycı sözleri üzerine Resulullah, Allah’tan kıblenin değiştirilmesini temenni ederek bazen yüzünü semaya çevirip bu hususta gelecek haberi bekliyordu. Bir müddet sonra gelen vahiyde Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur; “Biz, kıblenin değişmesini talep ederek yüzünü semaya çevirdiğini görüyoruz. Şimdi seni razı olacağın kıble (Kâbe) ye döndüreceğiz. Artık yüzünü hemen Mescid-i Harem tarafına çevir. Siz de ey inananlar nerede olursanız olun yüzlerinizi ona doğru çevirin”. (Bakara; 144). Bu esnada Rasulullah Seleme oğulları mahallesinde öğle veya ikindi namazının üçüncü rekatında bulunuyordu. Namazı bozmadan cemaatle birlikte kalan iki rekatı Kâbe istikametine yönelerek kılmışlardır. Bu hadisenin anısına buraya mescid yapılarak adına “Mescid-i Kıbleteyn”,”İki Kıbleli Mescid” denilmiştir.

HENDEK HARBİ ve YEDİ MESCİDLER

Benî Nadir yahûdileri, yaptıkları antlaşmaları çiğnedikleri için Peygamberimiz tarafından sürgün edilmişlerdi. Onların entrikaları ile Kureyş, Gatafan ve Benî Esed gibi düşman gruplarının oluşturdukları 24.000 kişilik bir ordu Medîne üzerine yürüdü.

İran asıllı Hz. Selman’ın verdiği bilgiler doğrultusunda Peygamberimiz, hendekler kazarak ve bu hendeklerin gerisinde mevzilenerek düşman ordusunu karşıladı. Sağnaklar halinde akan düşman hendekleri aşamadı. Aşma girişimleri püskürtüldü. 20 -22 gün süren muhasara sırasında Peygamberimiz’le yaptıkları güvenlik antlaşmalarını çiğneyen Benî Kureyza yahûdileri de Müslümanları arkadan vurmaya çalıştılar. Müslüman kadınlar ve çocukların korunduğu kalelere saldırdılar. Mevsim kıştı. Hendekleri aşamayan düşman güçler kalblerine çöken yılgınlığa ve kamplarını alt-üst eden kavurucu rüzgarlara dayanamayarak dağılıp çekildiler. Kur’ân-ı Kerîm’de Ahzap sûresinin 9. âyetinde bu duruma şöylece işaret buyrulur: Ey îman edenler! Allâh’ın üzerimize olan nimetini hatırlayın. Hani bir zaman size ordular saldırmıştı da biz de onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allâh yaptıklarımızı görmektedir. Muhasaranın şiddetlendiği günlerde Hz. Peygamberin Medîne’nin ürünlerinin üçte birini vererek Gatafanı yanlarına çekmek istedi. Bu amaçla görüşlerine başvurduğu Sa’d b. Ubade gibi Ensarın temsilcileri, İslâmî izzet içinde böyle bir zillete katlanamayacaklarını beyanla rıza göstermediler. Düşman güçlerin çekilmesinden sonra Medîne’ye döner dönmez Peygamberimiz hiyanet ederek Müslümanları arkadan vuran Benî Kureyza Yahudileri üzerine yürüdü. Bir ay süren muhasaradan sonra bir çıkış yolu bulamayacaklarını anlayan yahûdiler, eski müttefikleri Evs’in reisi Sa’d b. Muaz’ın hakemliğini kabul ettiler. Sa’d onları Tevrat’ın Tensiye kitabının, “Tanrınız Rab kenti elinize teslim edince orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin” anlamındaki yirminci babanın 13. cümlesine göre yargıladı. Verilen hükümle biri kadın dörtyüz kadar yahûdi muharip ölüme mahkum edildi ve bu ceza uygulandı. Günümüzde ziyaret edilmekte olan Yedi Mescitler daha sonraları Hendek Harbinin cereyan ettiği değişik noktalara muhtelif isimlere inşa edilmiş mescitlerden oluşmaktadır.

KUBA MESCİDİ ( İslam’ın İlk Mescidi )

Kuba Mescidi; Hz. Muhammed’in Mekke’den hicret ederek gelişinde, Medinelilerin sevgi ve coşkuyla karşıladıkları bölgede yer almaktadır. Peygamberimiz Medine’den önce burada 14 gün konaklamıştır.

Bu zaman zarfında İslam’ın ilk mescidini yaparak namazlarını da ilk defa cemaatle kılmaya başlamıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu mescid ve cemaatiyle ilgili şöyle buyurulmaktadır. “… Habibim ilk günde takva üzerine yapılan mescidde namaz kılman senin için daha uygundur. O mescidde maddi ve manevi kirlerden temizlenmeyi seven kimseler vardır…” (Tevbe 108) Rasulullah sonraları da çoğu zaman bu mescide gelerek ziyaret eder ve namaz kılardı. Müslümanların da ziyaret ederek, burada namaz kılmalarını şu sözleriyle teşvik etmiştir. “Kim güzelce hazırlanıp namaz kılmak için abdestli olarak Kuba mescidine gider ve orada (iki rekat) namaz kılarsa bir Umre yapmış gibi sevap kazanır”

CENNET-ÜL BAKİ

Cennetül – Baki ünlü Medine kabristanıdır. Bir tür çalılarla kaplı iken Peygamberimiz tarafından mezarlığa dönüştürülmüştür.

İlk İslam mezarlığıdır. Peygamberimiz, zaman zaman Cennetül – Baki’ye gider, yatırları olan müminlere duâ buyururlardı. Bazı sahâbilerin cenaze namazlarını da Cennetül – Baki’de kıldırırlardı.