Müslüman’ın, ömründe bir defa umre yapması Şafiilerde farz, Hanefilerde Sünnet-i Müekkededir. Âlimlerin çoğuna göre umreyi çokça yapmak özellikle Ramadân ayında müstehaptır. Fakat Malikîlerde yılda birden fazla umre yapmak mekruhtur.

Allâh-u Teâlâ “el-Bakarah” Sûresi’nin 196. Âyeti’nde şöyle buyuruyor:

وَأَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلهِ

Anlamı: Haccı ve umreyi Allâh için tamamlayınız.”

İmam Buharî ve İmam Müslim’in rivâyet ettikleri bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor:

الْعُمْرَةُ إِلَى الْعُمْرَةِ تُكَفِّرُ مَا بَيْنَهُمَا

Anlamı: “Bir umre diğer umreye kadar arada işlenenlere kefârettir.

Bu hadîste geçen ‘işlenenler’ küçük günahlardır.

Umrenin özellikle Ramadân ayında yapılmasının çok büyük sevabı vardır.

İmam Buharî ve İmam Müslim’in rivâyet ettikleri bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor:

فَإِذَا جَاءَ رَمَضَانُ فَاعْتَمِرِى فَإِنَّ عُمْرَةً فِيهِ تَعْدِلُ حَجَّةً

Anlamı: “Ramadân ayı geldiğinde umre yap, çünkü Ramadân ayındaki umre (nafile) hacca bedeldir.” Yani sevap bakımından çok faziletlidir.

Umrenin Mîkatı

Umrenin iki çeşit mîkatı vardır.

1- Zaman-ı Mîkat

Senenin tamamıdır. Yani senenin her gününde ve gecesinde umre için ihrama girilebilir. Yalnız hac ihramında bulunan kişinin umre için ihrama girmesi sahih olmaz. Kişi, hac amelini tamamladıktan sonra umre için ihrama girebilir.

2- Mekân-ı Mîkat

Daha önce de açıklandığı gibi hac mîkatının aynısıdır. Yalnız ister yerlisi olsun ister yabancısı olsun, Mekke’de bulu­nanların umre mîkatı, Hill’in en yakın bölgesidir. Yani Harem sınırları dışında­ki yerdir. Ten’im bölgesi gibi. Orada Âişe mescidinde ihrama girilebilir. Mekke’de bulunanlar için umrenin en faziletli mîkatı Ci’râne’dir. Ci’râne, Mekke ile Tâif arasında bir yerdir.

Umrenin Yapılışı

Haccı yapan kişi umreyi yapmak isterse harem sınırı dışında bulunan Ten’im Âişe validemizin mescidinin bulunduğu mahalleye gider ve kalbiyle umreye niyet ederek şöyle der: “Niyet ettim Allâh rızası için umre yapmaya ve bunun için ihrama girmeye.” Ardından)Mekke’ye girer, kalbiyle tavaf yapmaya niyet eder ve Kâbe’yi yedi defa tavaf eder, sonra iki rekât tavaf namazı kılar. Sonra yedi defa Sa’y yapar ve saçını tıraş eder veya kısaltır. Burada tertip şarttır. Yani önce ihrama niyet eder, Kâbe’yi tavaf eder, Sa’y’ı yapar ardından saçını tıraş eder ya da kısaltır. Böylece umrenin bütün amelleri tamamlanmış olur.

Haccın vacipleri ve sünnetleri, umrenin de vacipleri ve sünnetleridir. Kısaca denilebilir ki; farzlar, vacipler, sünnetler, haramlar, mekrûhlar ve haccı)bozan şeyler konusunda umre de hac gibidir. Bu bakımlardan umre, hac gibi olmakla beraber, umrede Arafat vakfesi, Müzdelife’de ve Minâ’da gecelemek, cemrelere taş atmak yoktur. Umrede Kudum Tavâfı (Mekke’ye ilk geliş) ve hutbeler de yoktur. Umrenin mîkatı herkes için Harem dışındadır. Ama hacda böyle değildir. İhram bahsinde de anlatıldığı gibi hac için Mekkeliler’in mîkatı, Harem bölgesidir.

Hac ve Umre İçin İhrama Giren Kişiye Haram Olan Şeyler:

İhrama giren erkeğin başını örtmesi, pantolon ve uzun fistan gibi dikişli olan bir şeyi giymesi haramdır. Saat kemeri, elbise kemeri, çoğu açık olan sandalet veya para kemeri dikişli olsa bile sakıncası yoktur. Aynı şekilde kokusu olmasa dahi zeytinyağı gibi yağlarla saçını veya sakalını yağlaması da haramdır. İhrama giren kadının ise yüzünü örtmesi ve eldiven giymesi haramdır. Kadının da erkeğin de ihrama girdikten sonra elbisesine ve bedenine koku sürmesi, tırnaklarını kesmesi, başından veya başka yerlerinden kıl koparması haramdır.

İhrama giren kişinin kokusuz sabunla yıkanması caizdir fakat kokulu sabun veya şampuan kullanmak haramdır. Sevişmek ve cinsi münasebete girmek haramdır. Nikâh kıymak haramdır ve sahih değildir geçersizdir. İhrama giren kişinin hayvan avlaması da haramdır. Haremeyn’de (Mekke ve Medîne) hem avlanmak hem de yeşillikleri koparmak ihramda olanlara da olmayanlara da haramdır.

Nikâh hariç bunlardan birini yapan kişi hem harama düşmüş olur hem de fidye vermek zorundadır. Birinci tehellülden önce kişi koku sürerse, yağ sürerse, dikişli elbise giyerse, vücudundan bir kıl koparırsa, tırnağını keserse veya (cinsel ilişki yapmadan) eşiyle sevişirse fidye gereklidir. Ama birinci tehellülden sonra ve ikinci tehellülden önce cinsel ilişki hariç hepsi helal olur. İkinci tehellülden sonra eşiyle cinsel ilişki de dâhil hepsi helal olur.

Faideli Bilgi:
Birinci tehellül; Ziyaret Tavâfı, saçı tıraş etme-kısaltma veya Cemretü’l Akabeyi taşlamak, amellerinden herhangi ikisini yapmaktır. İkinci tehellül ise bunların)üçünü yapmaktır.

Fidye vermek zorunda kalan kişi fidyenin gerekliliklerini yerine getirmelidir. Fidye ise bir kurban (Şât, o da bir yılını doldurmuş koyun veya iki yıllık keçi) kesmek veya altı miskine o memlekette en fazla yenilen veya tokluk hissi veren gıdalardan üç sa’ (bir Sa’ dört mud’tur. Mud ise iki avuç içi dolusu miktardır) vermek veya üç gün oruç tutmaktır.

Kişi vücudundan bir kıl koparırsa veya bir tırnağını keserse bir mud; iki kıl koparırsa veya iki tırnağını keserse iki mud vermesi gerekir. Ancak daha fazla kıl koparırsa fidye olarak kurban kesmesi gerekir.

Avlamadaki fidye ise avladığı hayvanın (cinsi) deve, inek veya koyun ise bir benzerini kesmesi gerekir. Kişi dilerse hayvanı kesip etini Harem’deki fakirlere dağıtır veya dilerse onlara fakirlere kesmesi gereken hayvan değerinde yemek yedirir ya da her mud yerine bir gün oruç tutar.

Her kim mikattan önce ihrama girmediyse veya üç cemreyi taşlamayı terk ettiyse bir Şât kurban kesmesi gerekir. Gücü yetmezse üç gün hacda yedi gün de memleketinde olmak üzere toplam on gün oruç tutmalıdır.

Ot koparma meselesine gelince; kişi bir ağaç keserse onun fidyesi bir devedir. Kestiği şey ağaçtan daha küçük ise, mesela ağacın yedide biri kadar ise fidyesi bir şât kurbandır.

Birinci tehellülden önce kişi, âlimlerden uzak olduğundan dolayı cahil kalmış durumda değilse veya unutarak değil de bilerek cinsel ilişkiye girerse haccı bozulur.

Kişi bu durumda aşağıdaki üç şeyi yapmalı:

Haccın kalan menasikini tamamlar

Bir sonraki yıl haccı kaza eder

Keffaret öder.

Keffaret ise bir deve kesmektir. Deve bulamazsa inek inek bulamazsa yedi şât kurban keser. Eğer ki buna gücü yetmezse deve kıymetinde yemeği fakirlere dağıtır. Buna da gücü yetmezse deve kıymetine eşit kaç mud çıkacaksa her mud yerine bir gün oruç tutar

Faideli Bilgi:
Kurbanın kesinlikle Harem bölgesinde kesilmesi şarttır. Bunun yanı sıra kesilen hayvanın etinin muhakkak ki Harem’in fakirlerine dağıtılması şarttır.Bu etler başka yerlere gönderilemez). Sadaka niyetiyle kesilen kurban etleri ise başka yerlere gönderilebilir.

Peygamber Efendimizin ﷺ Kabr-i Şerif’ini Ziyaret Etmek

Peygamber Efendimizin ﷺ mübarek Kabr-i Şerîf’ini ziyaret etmek âlimlerin icmâsı ile sünnettir. Bunu İmam Kâdî İyâd ve İmam en-Nevevî nakletmişlerdir. İmam Beyhakî ve İmam ed-Dârakutni’nin rivâyet ettikleri ve el-Hafız es-Subkî’nin güçlendirdiği bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor: 

مَنْ زَارَ قَبْرِي وَجَبَتْ لَهُ شَفَاعَتِي

Anlamı: “Kabrimi ziyaret eden şefaatimi hak etmiş olur.”

Peygamber Efendimiz ﷺ başka bir Hadîs-i Şerîf’te de şöyle buyuruyor:

لَيَهْبِطَنَّ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ حَكَمًا مُقْسِطًا، وَلَيَسْلُكَنَّ

فَجًّا حَاجًّا أَو مُعْتَمِرًا، وَلَيَأْتِيَنَّ قَبْرِي حَتَّى يُسَلِّمَ عَلَيَّ وَلأَرُدَّنَّ عَلَيْه

Anlamı: “Meryem’in oğlu Îsâ adaletli bir hâkim olarak inecektir. Hac veya umre için yola çıkacaktır. Ondan sonra kabrime gelip bana selâm verecektir. Ben de ona cevap vereceğim.” (İmam Hâkim/ el-Müstedrak)

Kişi, Peygamber Efendimizin ﷺ mübarek kabrini ziyarete giderken yol boyunca çokça salavat-ı şerîfe getirir. Mescid’e vardığında mümkünse “Bab’us-Selâm” dan  (Selâm Kapısı) sağ ayağıyla edep ve tevâzu ile içeri girer. Girerken “Allâh’ım! Günahlarımı bağışla, rahmet ve lütuf kapılarını bana aç.” diye dua eder.

Kerâhet vakti değilse iki rekât “Tahiyyetu’l Mescid” namazı kılar. Bu namazı mümkünse “Ravda-i Mutahhara” da kılar. Ravda-i Mutahhara’da (Tertemiz Bahçe) kılınan namazın sevabı daha çoktur. Ravda, Peygamber Efendimizin ﷺ kabri ile minberi arasındaki yerdir.

Bugün, Mescid-i Nebeviy’nin minberi biraz daha ileride iken Peygamberimizin minberi bunun biraz gerisinde bulunmaktadır. Ravda ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz ﷺ meâlen şöyle buyurdu: 

مَا بَيْنَ قَبْرِي وَمِنْبَرِي رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ

Anlamı: “Benim kabrim ile minberimin arasında, Cennet bahçelerinden bir bahçe vardır. (Benim kabrim ile minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir.)” (Ahmet İbni Hanbel/El-Müsned)

Peygamberimiz, bugün, kendi evinin bulunduğu yerde defnedilmiştir. Peygamber Efendimizin ﷺ kabrinin önüne gelindiğinde O’na selâm verilir. Zîra “el-Ahzâb” Sûresi’nin 56. âyetinin anlamı şöyledir: “Şüphesiz ki Allâh ve Melekleri o Peygambere çok salât ederler. Ey İmân edenler! Siz de ona salât ve selam edin,!”

Faideli Bilgi:
Allâh’ın salât etmesi demek Peygamber Efendimize ﷺ rahmet indirmesi ve Onun makamını yüceltmesi anlamındadır. Meleklerin Peygamberimize ﷺ salavat etmesi ona dua etmeleri anlamındadır.
Allâh’ın salât etmesi kesinlikle namaz kılması veya bizim gibi salavat getirmesi anlamında değildir. Şüphesiz ki yüce Allâh bu tür şeylerden münezzehtir.

Peygamberimizin ﷺ makamındayken kişi hûşû ve edep içerisinde Efendimize ﷺ sürekli salât ve selâm getirir. Ona salât ve selâm getirmek Allâh’ın emridir. Peygamber efendimize ﷺ şöyle selam verilebilir:

“Ey Allâh’ın Rasûlü; Allâh’ın selâmı, rahmeti ve bereketi Senin üzerine olsun.”

Daha sonra kişiye  bu ziyaret nasip olduğu için isterse iki rekât da şükür namazı kılar ve bu mübarek yerlere gelmeyi kendisine nasip eden Allâh’a şükredip, dua eder.

Nihayet edep ve sükûnetle Peygamber Efendimizin ﷺ kabrine yaklaşır. Başı hizasına gelerek yüzünü Peygamber Efendimize ﷺ çevirir. Âlemlerin sevgilisi Efendimiz Muhammed’in ﷺ huzurunda olduğunu düşünür. Peygamber Efendimizin ﷺ, sözlerini işitmekte olduğunun şuur ve idrâki içinde:

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللهِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا نبي اللهِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا خِيرَةَ اللهِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يا خَيرَ خَلْقِ اللهِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا حَبِيبَ اللهِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا نَذِير

السَّلامُ عَلَيْكَ يَابَشِير

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا طَاهِر

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا نَبِيَّ الرَّحْمَةِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا نَبِيَّ الأُمَّةِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا أبِا القَاسِمِ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ رَبِّ العَالَمِينَ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا سَيِّدَ المرْسَلِينَ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا خَاتَمَ النَّبِيِّينَ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا خَيْرَ الخَلائِقِ أَجْمَعِينَ

السَّلامُ عَلَيْكَ يَا قَائِدَ الغُرِّ المحَجَّلِينَ

السَّلامُ عَلَيْكَ وَعَلَى ءَالِكَ وَأَزْوَاجِكَ وَذُرِّيَّتِكَ وَأَصْحَابِكَ أَجْمَعِينَ

السَّلامُ عَلَيْكَ وَعَلَى سِائِرِ الأَنْبِيَاءِ وَجَمِيعِ عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ

جَزَاكَ الله يَا رَسُولَ اللهِ عَنَّا أَفْضَلَ مَا جَزَى نَبِيّاً وَرَسُولاً عَنْ أُمَّتِهِ وَصَلَى اللهُ عَلَيْكَ كُلَّمَا ذَكَرَكَ ذَاكِرٌ وَغَفَلَ عَنْ ذِكْرِكَ غَافِلٌ أَفْضَلَ وَ أَطْيَبَ مَا صَلَّى عَلَى أَحَدٍ مِنَ الخَلْقِ أَجْمَعِينَ

أَشْهَدُ أَنْ لا إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّكَ عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ وَخِيرَتُهُ مِنْ خَلْقِهِ

وَأَشْهَدُ أَنَّكَ بَلَّغْتَ الرِّسَالَةَ وَبَلَّغْتَ الأَمَانَةَ وَنَصَحْتَ الأُمَّةَ وَجَاهَدْتَ فِي اللهِ حَقَّ جِهَادِهِ

اللَّهُمَّ وَءَاتِهِ الوَسِيلَةَ وَالفَضِيلَةَ وَابْعَثْهُ مَقَاماً مَحْمُوداً الذِي وَعَدْتَهُ وَءَاتِهِ نِهَايَةَ مَا يَنْبَغِي أَنْ يَسْأَلَهُ السَّائِلُونَ

 اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَنَبِيِّكَ وَرَسُولِكَ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ وَعَلَى ءَالِ مُحَمَّدٍ وَأَزْوَاجِهِ وَذُرِّيَّتِهِ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى ءَالِ إِبْرَاهِيمَ وَبَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ وَعَلَى ءَالِ مُحَمَّدٍ وَأَزْوَاجِهِ وَذُرِّيَّتِهِ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى ءَالِ إِبْرَاهِيمَ فِي العَالَمِينَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ

Şeklinde selâm verir, dua eder. Peygamber Efendimizin ﷺ huzurunda yapılan duaları Allâh’ın geri çevirmeyeceğini düşünerek ihlâs ve samimiyetle içinden geldiği gibi dua eder. İsteyen dua kitabında yer alan “Peygamber Efendimizin ﷺ Kabrini Ziyaret Ederken Okunabilecek Selâm ve Dua” yı okur.

Kişi Peygamber Efendimize ﷺ selâm verdikten sonra başkaları tarafından Peygamber Efendimize ﷺ ulaştırması için kendisine vasiyet edilmiş olan selâmları: “Ya RasûlAllâh! Falanca kişilerin size selamı var diyerek iletir.

Daha sonraki ziyaretler de aynı usul ve edep dairesinde yapılır. Peygamber Efendimiz ﷺ e hayatında nasıl hürmet ve saygı göstermek gerekli ise, vefâtından sonra da aynı şekilde hürmet ve saygı göstermek gerekir. Bu bakımdan, Peygamberimizin ﷺ kabri ziyaret edilirken, yüksek sesle (konuşulmaz); hürmeti bozan, edebe aykırı davranışlarda bulunulmaz.

Peygamber Efendimizin ﷺ makamı ziyaret edildikten sonra bir metre kadar sağ tarafta bulunan Ebû Bekir radiyallâhu anhu’nun kabri ziyaret edilerek şöyle denir: “Selâm sana Ey Allâh’ın Rasûlü’nün halifesi! Ey Ebû Bekir! Allâh’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun. Biz de şüphesiz size kavuşanlardan olacağız. Hem kendimize hem de size Allâh’tan selamet dileriz.”

Daha sonra Ebû Bekrin Efendimizin ﷺ bir metre kadar sağında bulunan Mü’minlerin emiri Ömer radiyallâhu anh’ın makamı ziyaret edilerek şöyle denir: “Selâm sana ey Mü’minlerin Emiri! Ey Ömer İbnu’l Hattab, Allâh’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sana olsun. Biz de şüphesiz size kavuşanlardan olacağız. Hem kendimize hem de size Allâh’tan selamett dileriz.”

Bundan sonra mescitte uygun bir yere çekilerek bol bol dua edilir.

Bu mübarek yerdeyken Peygamberimizin ﷺ bile bu dünyadan ayrıldığını hem bu dünyanın hem de ahiretin kazanılması için onun izinden gidilmesi gerektiği bir kez daha hatırlanmalıdır. Kişi ziyaret esnasında sanki bu mübarek zatlar karşısındaymış gibi bir ruh haline bürünür ve göz yaşı dökerek onları da vesile kılarak Yüce Allâh’a dua eder. Yüce Allâh’a onlarla tevessül ederek dua etmek şüphesiz ki bu zatlara ibadet anlamı taşımaz.

Kadınlar, günün belirli saatlerinde Peygamber Efendimiz ﷺ ile iki halifesinin mübarek kabirlerini ziyaret edebilirler. Bu saatler Mescid-i Nebeviy’nin çeşitli yerlerinde belirtilmiştir. 

İmam İbni Akîl’in “et-Tezkirah” adlı kitabında şöyle geçmektedir: “Rasûlullâh’ın ﷺ şehri olan
Medîne’ye gitmek müstehaptır. Mescide git ve girişte şöyle de: ‘Allâh’ın adıyla, Efendimiz Muhammed’e ve âline selâm olsun. Yâ Rabbi! Bana rahmet kapılarını aç ve benim için azap kapılarını kapat. Bizlere bu yerleri gösterip, bizleri bahtiyar insanlardan eyleyen Allâh’a hamd olsun. Sonra Kabre doğru yönel. Minbere doğru dön ve “Esselâmu aleykum ya
Rasûlallâh de ve salavat getir. Tıpkı son Tehiyyatta okuduğun yere kadar devam et. Daha sonra şöyle de: ‘Yâ
Rabbi! Muhammed’e vaadettiğin vesileyi, fazileti, yüksek dereceyi ve Makam-ı Mahmud’u ver. Yâ Rabbi! Senin emirlerini tebliğ ettiği, âyetlerini okuduğu, Ona ölüm gelinceye kadar Senin emirlerine sıkı sıkıya uyduğu için ruhların arasında Onun ruhuna, cesetlerin arasında Onun mübarek bedenine (Naaşına) selâm olsun. Yâ Rabbi! Sen yüce kitabında Peygamber Efendimiz ﷺ hakkında şöyle buyurdun:

وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللهَ تَوَّابًا رَحِيمًا

(En-Nisâ’/64. )

Anlamı: “Şayet onlar kendilerine karşı zulümde bulunup da Sana gelir ve Allâh’tan af dileseler; bir de Allâh’ın Rasûlu onlar için af dilese Allâh onların tövbelerini kabul eder ve onlara rahmet eder.”

Medîne’de kalınan süre içerisinde beş vakit namazın Mescid-i Nebevîy’de kılınmasına özen gösterilir. Beş vakit namazın dışında nafile namazlarla da meşgul olunur. 

Halk arasında, Medîne’de sekiz gün kalıp kırk vakit namaz kılmanın gerekli olduğu kanaati yaygındır. Ancak İslâmi kaynaklarda bu konuda farz veya vacip diye bir hüküm bulunmamaktadır. Önemli olan Medîne’de kalınan sürenin ibadet ve dua açısından verimli bir şekilde değerlendirilmesidir.

Medîne’de kalınan süre içerisinde ayrıca ziyaret yerleri de ihmal edilmemelidir. Efendimiz Hamza ve Uhud Şehitleri, Kıbleteyn, Kubâ (Cumartesi günü), Gamemeh, Cuma ve Yedi Mescidler (Çarşamba günü) gibi yerler de uygun bir zamanda ziyaret edilir. Medîne’den ayrılırken Peygamber Efendimizin ﷺ makamı tekrar ziyaret edilerek dua ve salât-u selâmlarla Medîne’ye veda edilir.

İmam Tabarânî’nin rivâyet ettiği ve Hafız İbni’s Seken’in sahih olduğunu söylemiş olduğu Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurdu:

مَنْ جاءَنِي زائِرًا لا تَعْلَمُهُ  حَاجَةٌ إِلا زِيارَتِي كانَ حقًّا عَلَيَّ أَنْ أَكُونَ لَهُ شَفِيعًا

Anlamı: “Her kim -beni ziyaret etmekten başka niyeti olmadan-  beni ziyaret ederse ona şefaatçi olmamı hak etmiştir.”

İmam Ebû Dâvûd et-Tayâlisi ‘Müsned’inde Ömer bin Hattab’tan rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ meâlen şöyle buyurdu: “Beni ziyaret etme niyetinden başka bir niyeti olmadan beni ziyaret edene (Kıyâmet Günü’nde) şefaatçi veya şahit olurum.”

İmam Beyhakî’nin “es-Sünen es-Suğra” adlı kitabında rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurdu:

مَنْ زَارَ قَبْرِى أَوْ قَالَ مَنْ زَارَنِى كُنْتُ لَهُ شَفِيعًا أَوْ شَهِيدًا

Anlamı: “Kabrimi veya Beni ziyaret edene (Kıyamet gününde) şefaatçi veya şahit olurum.”

İmam ed-Dârakutnî’nin “es-Sünen” adlı kitabında rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurdu:

مَنْ زَارَنِى بَعْدَ مَوْتِى فَكَأَنَّمَا زَارَنِى فِى حَيَاتِى

Anlamı: “Beni, vefâtımdan sonra ziyaret eden; hayattayken beni ziyaret etmiş gibi olur.”

Kaynak: https://dinimislam.com/safii-mezhebine-gore-umre/